dineshweb: Retweet for blogger

İstanbul Kanatlarımın Altında

Ağaçlarda küçük çiçeklerin tomurcuklanmasıyla anlaşılmıştı baharın gelişi…Ne güzellerdi öyle yeşiliyle beyazıyla sarısıyla…Toprak kokusu yok muydu birde işte o en can alıcı noktaydı…Yağmurun yağışını camdan izlemektense dışarıda yürümek istedi canı Aydan’ın ve hiç vakit geçirmeden üzerine kapüşonunu alarak dışarı attı kendisini…Ne güzel yağıyordu yağmur ince ince…Yüzünü gökyüzüne çevirdi,gözlerini kapayıp o anın keyfini çıkardı…Ne de güzeldi…Keşke Goethe’nin Faust’u olsa da zamanı şu anda durdursaydı…Durmasını istediği zamanlardan biriydi…Tanrısına dua etti içinden…Çok şükür dedi kendi kendine..Ama öyle içten demişti ki bunu o an içi huzur doldu…Öyle sevinçliydi ki hiç bir şey mutsuz edemezdi şimdi onu…Caddenin sonuna kadar yürümüştü farkında olmadan acaba ne yapsam diye düşündü,nereye gitsem…Etrafına bakındı yeni çiçek açmış bir ağaç aramaya başladı gözleriyle…Gidip bir çiçeği koklayacaktı…Aklına şairin şiiri geldi…

“yorgun düşmelisin koklamaktan bir çiçeği …”

gitti,incitmekten korkarcasına sarıldı çiçeğe ve kokladı doyasıya…O kadar güzeldi ki kokusu, bende arı olsam bende dayanamaz gelirdim dedi kendi kendine…Ne kadar da mutluydu öyle…Önceleri neden mutsuz olduğunu kestirmeye çalıştı…Şimdi mutsuzluğuna bir çözüm bulabilirdi…eh ne kadar mantıklı olurdu orasını da bilmiyordu hani…Sadece bu anın keyfini çıkarıp bu anı tüm yaşamına yaymak istiyordu.
En önemli sorunun yalnızlık olduğunu düşündü ilkin…Düşündü,düşündü…Aslında yalnızlığı seviyordu…Düşünsene dedi kendi kendine,”şu anı başka kimle paylaşabilirim,kim anlar benim şu yağmurlu gündeki mutluluğumu…Ben bile bilmezken neden mutlu olduğumu,bunun cevabını başkasından beklemek haksızlık olur…” Kendince yalnızlığına cevap bulmuştu.İşte yalnız ve mutluydu bundan ötesi mi olurdu…Belki küçük bir şeydi ama onu mutlu etmeye yetmişti…

Doyasıya kokladığı çiçeğin yanından uzaklaştı ve bir kelebeğin hayaliyle yürüdü…Acaba dedi şimdi,bu yağmurda,bir kelebek görebilir miyim diye düşündü…Ama yağmur damlaları kanadını incitebilirdi değil mi ama…Sonra yok dedi görmeyeyim…Kendisini mutlu edecek bir şey için başkalarının mutsuzluğunu göze alamazdı…Yine Tanrısına dua eder gibi ben iyi bir kızım aslında dedi…Belki de bu iyi düşünceler hayatının bu kadar yolunda gitmesini sağlıyordu…İçini yalnızca tanrısı biliyordu,ve bundan huzur duyuyordu…Ah dedi tekrardan ne kadar güzel bir gün…Bir kafeye gidip neskafe içmek istedi canı…Cebini karıştırdı güzel dedi paraları da yanındaydı…Ve kahveye doğru yürümeye başladı…

Yol o kadar güzeldi ki sağa sola bakarak yürüdüğünden nasıl da çabuk gelmişti kafeye.İçeri girdi tenhaydı kafe,cam kenarında bir masaya oturup gelen garsona bir neskafe dedi…Etrafını incelemeye başladı…Tahtadan döşemelerle boydan boya kaplanmış uzunca bir yerdi…Duvarlarda kimin olduğunu bilmediği resimler vardı…Buraya üçüncü gelişiydi sanırım…Diğer gelişlerinde gözüne çarpmayan bir resim gördü duvarda…Ne güzeldi…Yağmurdan sonraki baharı anlatıyordu resmen…Çok güzel bir mera arkada sıralanan dağlar ve dinen yağmurdan sonraki üzerinde çiy damlalarıyla yeşil otlar…Sağ tarafta on-oniki koyunuyla bir çoban yüzünde o mutlu gülümsemesiyle koyunlarına bakıyordu…Aydan düşündü o çoban yerinde olsam da koyunlar otlarken bende kitap okusam dedi…Gülümsedi kendi kendine sonra…O arada garson neskafesini getirmişti…Masaya koyulan fincana yukardan bakarak kendini görmeye çalıştı,her zaman denerdi bunu ama nehirdeki yansıması kadar net olmuyordu hiç,belki de kahve,kahverengi olduğunu için ben göremiyorum dedi…Kahveden ilk yudumu alıyordu ki bir şarkı çalmaya başladı…İlkin piyanodan çalınan üç nota..sonra bir fon sesi…Ve Gülay’ın o eşsiz sesi…

Önce kuş olduk
uçtuk semaya
sonra vurulduk
düştük sevdaya

ne kadar da güzeldi şarkı öyle…Sonra hatırladı,bu film müziğiydi…Film de aklına geldi…İstanbul Kanatlarımın Altında…

Uçacakmış gibi açıyordu kanatlarını,büyüyordu şahininkiler gibi,karşı koyuyordu rüzgarlara, kanatlarının altında bir boşluk,kâh kafa tutuyor aleme,kâh o oluyor alem…
Yükseklerdeydi,bulutlar arasında,kimseler bilmiyor onun orada olduğunu ve o bilmiyordu oradan kimseyi.Önünde uzanan koca bir deniz ve üstünde bir gemi gibi ve uçuyordu ufuklara,elleri uzanıyor boşluğa sonra kendi uzanıyor sonsuza ve bitiyor…

Hayali bitmişti…Ama tadı neskafesi gibi damağında kalmıştı…Kendi hâlâ bulutlar üstündeydi…Dudağından şarkıdan kalan sözcükler fışkırıyordu resmen…Aşkı ilahi,saydık cihanda….
bir şeyin farkına vardı…Ne kadar çok severse o kadar yakındı tanrısına…İnsanları sevince daha bir yaklaşıyordu huzura,yağmurları sevince içi doluyordu huzurla …dualar okuyordu sevdiği şeyler için…Sevmek ne güzel şeydi…Tanrının bahşettiği en güzel şeydi şu an Aydan için…Sevmek ne güzel diye bağırmak geldi içinden ama yapamadı…Sonra cebinden çıkarıp parasını koydu ve çıktı kafeden…


Share/Bookmark
posted under |

0 yorum:

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
Related Posts with Thumbnails