dineshweb: Retweet for blogger

Hayalettim…Sesini duydum…Hayal ettim…Ben seni hayal ettim... Ama sen bana galiba hayalettin… Ve sen, beni kendine hayal ettin…

Başlar ya her öykü bir “işte” ile , ya benimki de öyle “işte”…

Yürüyordu sokaklarında yalnız başına, “karanlık” bir şehrin…Sorsalar söyleyemezdi kesinlikle içi mi karanlık,karanlık gece mi karanlık yoksa şehri mi karanlık…

Aslında biraz önce ne düşündüğünü düşünerek yürüyordu,biraz önce ne gelmişti aklına acaba ne düşünüyordu yürürken… Bilmiyordu..Bildiği tek şey artık duygularından emin olduğuydu… Aslında yine sorsanız söyleyemezdi ne tür duyguları olduğunu… Aslında sizinde sormadan bilmeniz gerekir,sadece yaşanarak öğrenilecek,kelimelere sığmayacak,bazı duyguların olduğunu…

Yürüyordu…Ne düşündüğünü bilmeyerek,aklında sadece biri ve içinde sadece ona duyduğu bir aşk…Kelimelere sığacak tarafı burası, yaşanacak tarafı ise siz kitapta kimi kendinize uygun görüp de okurken onun yerine kendinizi koyunca ortaya çıkacak…

Düşündüğü tek şey vardı…Ne aşkı ne aşkına layık olan ne de kendi…Sadece bunca yıldır içinde yaşadığı toplumdu düşündüğü…Ne derlerdi acaba bu aşka…Daha doğrusu bu yasak aşka ne derlerdi…Önceleri kendi bile kanıksamıştı,nasıl olur böyle duygular insanlığıma yakışmaz demişti ama sonra insanlığına dinine ve ırkına bile yakıştırdı bu aşkı…Yoksa sığdırdığı dinine,ırkına,insanlığına bile mi yakışmıyordu kendisi…Bilemiyordu…

Kendisi garip görmüyordu şimdilik hiçbir şeyi , çünkü bunları kendinden başka kimseler bilmiyordu ki…Kendini Tanrıya yakın olduğu zamanlarda bundan dolayı günahkar olduğuna inandırıp af diliyordu diğer zamanlar ise ilerde olacakların hayaliyle yanıp tutuşuyordu…Bazen kendinden utanırdı sadece başı sıkıştığı zamanlarda Tanrıya inandığı ve sadece bu durumdan ötürü kendini günahkar gördüğü için…

Sanki birileri sarı güneşin üzerine bir beyaz örtü atmış da güneş dolunay olmuştu bu akşam…Çarşaflaşmış,simsiyah bir gece de eklenince dolunaya insanın kendini sokaklara atması kaçınılmaz oluyordu…Turuncu sokak lambalarının yollara yansıyan aksi ile sarhoş olan insanları dolunayın sarı ışığı kendine getiriyordu…Aydan da o sarhoşlardandı…Gerçekte şarabı değil de şarabın getirdiği sarhoşluğu seven şairlerin şiirleriyle bulmuştu kendini tren yollarında…Tren yollarında…Tren yollarında…
Ne zaman beklemekten dem vursa birileri Aydan’ın gözü önünde bir hayal belirir…
Eskimiş bir banka,yüzü tren garının çıkışına bakan orta yaşlı bir kadın…Orda,bir zamanlar sevdiğini bindirdiği treni bekliyor daha doğrusu trenden gelecek sevgilisini…Her gelen trene heyecanlanıp her gidene ağlayan,trenin bacasından çıkan duman kadar içi kara
ve tüm umudunu bir mısraya bağlamış bir kadın…

“Ayrılığı getiren tren aynı zamanda götürendir de… “

Böyle bir hayali gözlerinin önünde canlandırarak dolunaya yürüyordu…Kendi kendine sordu.böyle bir durumda acaba hangisi olmak isterdim…Bekleyen mi beklenen mi?

Hayatı aslında o kadar da kötü değildi.Sadece eskiden birlikte olduğu erkeklerden sıkılmış,kendisini anlayabilecek sorularına cevap verebilecek birini arıyordu…Kendisini anlayabilecek olağanüstü birini arıyordu…

...


Share/Bookmark
posted under |

0 yorum:

Sonraki Kayıt Ana Sayfa
Related Posts with Thumbnails